KASABAYA BİR ÇİFT SÖZ : 8 KASIM STADI BİZİMDİR; KALE DİREKLERİ SİZİNDİR.

Salı, Ağustos 24

Bir Şehrin Tanıtımı

Ülkemizde şehir takımları; "ait olma - mensup olma" hissini en yoğun yaşatan unsurlardandır.

Gurbette yaşayanlar için,memleketinin takımının posterinin asıldığı bir mekan ya da,
bayrağının asılı olduğu bir vasıta görmek, birinci derecede mutluluk kaynağıdır.
İnsan, sırf bu sembollerden ötürü, kendini orada güvende hissedebilir.
Çünkü, aynı şehrin yollarında yürümüş olmak,insanlar için ortak bir paydadır.
O şehrin stadının yerini bilmek, orada en az birkaç maç seyretmiş olmak,
müşterek hususlardır.
İşte bu, oraya mensup olma hissi, kişinin kendini, şehrinin takımıyla özdeşleşmesini doğurabilir.
Zaten o yüzden statlarda "Lüleburgazspor !.." diye değil; "LÜLEBURGAZ !" diye bağrılır..
Bu şehirler için kümede kalmak bile, şampiyonluk gibidir.
Takım, adından ötürü zaten şehri temsil etmektedir.Ve zaten, futbolun bu derece
popüler olduğu bir ülkede , birinci derecede reklam unsurudur.

Mesela; futbol olmasaydı...Kaçımız Brezilya diye bir ülkenin varlığını umursayacaktık ?....

Ya da, Trabzonspor olmasaydı Trabzon bu kadar ön planda olabilecek miydi?..

Mesela Kayseri..Mesela Sivas ?...

Arjantin'in nobel ödüllü bilim adamı HOUSSAY mı daha ünlüdür , yoksa
Arjantin'in futbol yıldızı Maradona mı?...
Dolayısıyla insanlar ,şehir takımlarını yalnızca takım olarak değil, şehrinin ve kendisinin
temsilcisi olarak görmektedir.
Bu yüzden, şehrinin takımının övülmesinden kendine pay biçebileceği gibi,
dalga geçilmesinden de rencide olur.
İşte bu sebepten, takımın kötü gidişi şehrin genelinin moralini bozmakta;
kahvede, dükkan önü muhabbetlerinde, berberde ve dolmuşta konu bir şekilde
takımın durumuna gelmektedir.

Tabi herkesin kendine göre bir kurtuluş reçetesi mevcuttur.

Ama öncelikle çözüm yolu, takıma sonuna kadar destek vermektir.

Ligde orta sıralarda yer alan takımının maçına gitmeyen insanlar, hedef konulunca
tribünleri tıklım tıklım doldurur hale gelir.

Gerçi hedef şampiyonluk değildir ama, düşmemek te artık şampiyonluk kadar
kıymetli bir neticedir.

Tam bu anda, BAZI GİZLİ GÜÇLERİN DEVREYE GİRDİĞİ komplosu ,insanları gaza getirir
ve ufak bir hata bile infiale sebep olur.

Netice itibariyle, Anadolu'daki taraftarlar takımlarının bir hedefi olmasını ve ŞEHRİN
BÜTÜN BİRİMLERİYLE bu hedefe odaklanmasını bekler..İster.

60'lı, 70'li ve 80'li yıllar böyle geçti..

Ya sonraları ?..
Artık millet kendi şehrinin takımının devamlı geri geri gitmesi,her yıl aynı badirelere uğraması
sebebiyle bıkmış, usanmış..

Memleket takımıyla ihtiyacını gideremeyen, tatmin olamayan insanlar,
ezilmişliğin de verdiği iç güdüyle en çok kazanma şansı olan takımları tutmaya başlamış.

Büyük bir şeyin parçası olmayı sevmeye başlamış.

Başka ve güçlü görünen takımları tutma KOLAYCILIĞI !....

Zaten de, büyüklerimiz tarafından ta küçüklüğümüzden elimize büyük takımların
bayrak ve flamaları tutuşturulmamış mıdır?

Bu babalarımız, dedelerimiz, böyle yaptırarak, kendi memleket takımına
sempati duyma şansımızı zaten en başta elimizden almamışlar mıdır?

Bu da, baştan beri Trakya takımlarının kör talihidir.

Takımlarının hangi ligde, kaçıncı sırada olduğuna bakmaksızın tribüne gelmesi gerekirken,
3 büyüklerin maçlarını tercih etmesi ,en çok kendi takımlarının başarısızlığından
ileri gelmektedir.

Herkesin,bir İstanbul takımı tutma ucuzluğu her ne kadar takımına yürekten bağlı
insan için bahane olmasa da, bu böyle olmaya devam ediyor.
Gün geçtikçe de artıyor.

Bazı Anadolu şehirleri buna şiddetle karşı çıkıp mücadele ediyorlar ama, bu şehirlerin sayısı
bir elin parmaklarını geçmiyor.

Bu kendi takımından beklentilere bir çare bulamayan , bu işten anlamayan yöneticiler
takımların başına geçtiklerinde, kendilerinden puanca üstün takımlardan daha iyi miktarda
ekonomik güç toplamalarına rağmen idari ve teknik bilgilerinin takım yönetmede
yeterli olmaması sebebiyle, o diğer takımların altında yer almakta ve hatta bir alt kümelere
düşmektedir.
Bu durum, senelerce üst üste devam edince de artık millete usanç gelmektedir.
Bir takım üst üste 5-6 sene düşmemeye oynayabilir mi?

Ekonomisi de kötü olmamasına rağmen...Oynuyor ...işte kendi başımızda...
Ve sonunda da küme bile düşürüyorlar..
Bilgisiz, yarım idareci takımı candan ediyor...
Böyle olunca da,son dönemlerde artık şehrinin takımını tutmayanların sayısının
çok üstün olduğunu görüyoruz..
"Zamanında çok tuttuk, birşey olmayınca usandık artık" diyorlar.
Bunlar için "Yaşasın TV futbolu!"...
İdealist olanlar ise,şiddetle ve şiddetle kendi şehir takımını tutmaya devam ediyor.
Bu idealist insanlar, küme düşenin aslında takımları değil, şehirleri olduğunu düşünüyor.
Böyle düşünmekte haksız da sayılmazlar.
Trabzon, Sivas,Kayseri,Van gibi şehirlerin isimlerini elbette biliyor ve duyuyoruz.
Ama, futboldan başka hangi sektör bu şehirleri hafta sonu başta olmak üzere , hemen her gün
evlerimizin içine kadar sokabilir ki ?.....
Bunu bir düşünelim...Çünkü ,
KARAR ZAMANIMIZ !...



(Bu yazı Oytun Başkan'a aittir )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder