KASABAYA BİR ÇİFT SÖZ : 8 KASIM STADI BİZİMDİR; KALE DİREKLERİ SİZİNDİR.

Çarşamba, Kasım 3

Bir dostun bize karşı yazdıkları

Deplasman Günlüğü #Lüleburgaz (2-0)

Ve Lüleburgaz..

Anne ile gidilen uzun yazların Güneydoğu'su. Karneler alındığı gün başlayan Siirt, Mardin yazları. Günün ağarmasıyla birlikte içinde hiçbir zaman sevemediğim peyniri de bulunan, kısa süreli kahvaltılar. Çıplak ayak sesi bırakıp nefes nefese kalarak ulaştığım damdan gözüken manzara. Çorak. Yaşanan buhran.
***
Cumartesi sabahı, öğleni, misafiri, gecesi. Sessizlikte uykusuz gözlerle aranan pankartı, atkısı. Pazar sabahı. Uykusuzluk. Bir bilet lütfen, gidiş ama dönüşlü. Uyku.

Derin bir uyku.
Gözlerimi ovalayıp dışarı baktığımda sandım, kilometrelerce uzaktaki güneydoğu'nun topraklarındayım. Çorak topraklarda. İlk defa geçtiğim bu yollarda sordum yanımda sabah çayını dökmeden, başarıyla içene, burası Lüleburgaz mı oluyor? diye. Konuşmakta zorlanarak daha çok var cevabını veriyor, güç bela. Sonra başlıyor sorgulamaya, ilk defa mı geliyorsun diyor, anlıyor. Uyumuşum bile..
***
Ve Lüleburgaz..

İstanbulspor kulübünün uzun yıllar sonra maç için geldiği yer, kent. Lokasyon yine aynı, liglerin sonuncusu. 3. Lig. Mücadele şimdikinin aynı değil. O sene belki kimsenin umursamadığı ama birkaç yıl sonra herkesin diline pelesenk olacak bir İstanbulspor. Hatta yeni imaj çalışmasıyla İstanbul Boğası.. Şimdiler çok uzakta.
***
Burgaz'a vardığım vakit olağan şeyleri yaptım, diğer kentlerdeki gibi. Sokakları ezberlemek bunların başını çekiyor tabi. Başıboş. O sokağa girip şu sokaktan çıkmak, yenilik, daha önce selamlaşılmamış sokak duvarları. Diğer yerlerdekinin aksi bir şey buldum desem yalan. Yine bir cami. Ermeni asıllı Mimar Sinan'ın işi. Sokollo Mehmet Paşa Camii.
Duvarlarıyla şehrin merkezine oturmuş, ara geçişleri, koca kemerleri, içerisinde küçük kapıları olan büyük bir camii. Panosunda yeni ölümleri bekleyen yazısı..
Ardından kahvaltı için yer arama çalışmasına giriştim, neredeyse iki belki üç kez adım saydığım sokaklarda. Sonunda yer bulup siparişi vermenin ardından son dakika haberine kitledim bi an. Can pazarı dünya. Gördüm, Taksim'de canlı bomba. Hayat bir ipin ucunda, düşündüm..

Maçın başlamasına az zaman kala stadı bulmak üzere düştüm yola, artık yabancısı olmadığım sokaklardan. Tarife de uymadım değil aslında. Önce ana caddeyi takip edecektim. Sonra shell benzinci, mezarlık, harabeler, otogar, otoban ardından kayboluş. Zaten bilmiyoruz ya milletçe yol tarifini. Lüleburgaz'lı dostlarla da sözleşmiştik neyse ki. Beklerken o kültüre sahipmişim gibi girip bir kahveye, çay söyledim kendime. İçmedim de pek.

Gittiğin her yerde aynı dili, tribün dilini konuşabileceğin birilerinin olması da güzel hani. Sonra gelip aldılar beni. Stada ne kadar uzakmışım hem, döndük merkeze. Ardı sıra birkaç yere uğramanın, birkaç yeni insanı tanımanın yanında stada geçtik yavaştan. Kapalı olan misafir tribünü açtırma çabası bir belki iki dakika. Vedalaştık ardımdakilerle farklı yere gidiyormuşuz gibi.

Tribüne giriyor yavaştan asıyorum pankartları; uykulu, mutlu. Uykumu açan Lüleburgaz taraftarının uzunca ''Hoşgeldin Kenan'' tezahüratı. Hep diyorum ya bi yerlerde seni tanıyan, mücadelene ortak olan birilerinin varlığını bilmek güzel diye, öyle işte. Takım da çıkıyor tünelden sahaya. ''Hoşgeldin İstanbulspor'' tezahüratları altında. Bana duyulan, efsane takıma duyulan saygı. Ben daha çok saygı duydum size Lüleburgaz taraftarı.
Takım tribünü alkışlamak yerine kenetlendi kulübenin önünde. Ne gibi söz verdilerse artık birbirlerine.. Yine de umut var bende. Sekiz haftanın sonunda gelen tek galibiyet belki bu umudu artıran. Hani utanır oynayan, belki ondan. Maç başlıyor..
Hani komedi filmine yüksek beklentiyle gidersin de seni baştan sona güldürmesini beklersin. Tüm film hayal kırıklığı olur ya, öyle işte. İlk dakikadan itibaren kontrollü oyunla izleyicileri sıkan iki takım da devrenin sonlarına doğru seyircinin ağzına bir parmak bal çalıyor 1-0. Lüleburgazspor takımı kornerin devamındaki pozisyonda golü buluyor ve devre de böyle sona eriyor.

On beş dakikalık arada soyunma odasında ne konuşuluyor bilmiyorum ama ben bu molayı çok iyi kullanıyorum. Pankartları topluyor, bayrakları katlıyorum. Kişisel bir tepki. Bir tek armanın bulunduğu bayrak kalıyor, Sarı-Siyah için. Sahada gezinen ruhlara değil.
İkinci yarı sahada bulunan İstanbulspor takımı sanki 1-0 mağlup bitirse averajla şampiyon olacak görüntüsünde. Ne organize bir atak ne de topu ayakta tutma yetisi. Yok hiçbiri. Skor böyle giderken de sinirler geriliyor pek tabii. Ama yapılanlar o armaya yakışmayan hareketler, verilen o görüntüler. Zaten maç başı alkışlanan İstanbulspor bu İstanbulspor değil ki. Geçmişe saygıydı Lüleburgaz taraftarının yaptıkları. Son saniyelerde zaten kafa -hangi kafaysa- olarak bitmiş Sarı-Siyahlılar bir gol daha yiyor, maç bitiyor 2-0.
***
Ve İstanbul..

Gidilecek yerler hanesine bir eksi atılırken yeni dostlar, yeni kapılar hanesine bolca artı eklemişti bile. Trakya'nın güzel insanlarını tanıma ve satırlarımda tanıtma şerefi belki tüm yorgunluğumu aldı, umutsuzluğum bir hayli artırmışken...
***
Mevlana'nın rubaisi, hala umutlarımı tazeliyor tüm bu olanlara karşın:
"Bizler, şarap içmeden, kadehsiz de hoşuz
Gündüz de ışıldarız, güneşsiz de hoşuz.
Derler ki: 'Sizin hiç sonunuz yok!' Doğru:
Asla sonumuz yok, ama biz böyle hoşuz."

http://sarininuzerinesiyah.blogspot.com/

2 yorum:

  1. Bana yer verdiğin için teşekkür ederim.
    Aslında yazıda 4-5 paragraf daha vardı ama çoğunu sildim.. Alakasız anılarla hızımı alamayıp maç yazısını birleştiriyorum nedense

    Misafirperverliğiniz, güzel insanlığınız için tekrar tekrar sonsuz teşekkürler..

    YanıtlaSil
  2. herzaman bekleriz. Kısmet olursa mekanına gelmek istiyoruz. Saygılar

    YanıtlaSil